Bağlantılar
Genel Hesap Yönetimi

Bilgi Bankası - Destek Talebi

Lisanslı yazılımlar, kablosuz internet, kampüs dışı erişim gibi birçok konuda bilgi edinebilir, yardım talebinde bulunabilirsiniz.

Destek Sayfası

Erzurum Teknik Üniversitesi

ETÜ'de Rektörlük Devir Teslim Töreni Yapıldı

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından Erzurum Teknik Üniversitesine Rektör olarak atanan Prof. Dr. Bülent Çakmak, düzenlenen devir teslim töreniyle görevi Prof. Dr. Muammer Yaylalı’dan devraldı.

10.12.2018 Pazartesi günü Erzurum Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi / Edebiyat Fakültesi konferans salonunda gerçekleşen devir teslim törenine Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı, Ardahan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Biber, Ağrı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdulhalik Karabulut, 26.  Dönem Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz’ün yanı sıra çok sayıda akademisyen, konuk ve basın mensubu katıldı.

Saygı duruşu ve istiklal marşının okunmasıyla başlayan Devir Teslim Töreninde Prof. Dr. Çakmak’ın Rektörlük görevini teslim aldığı Prof. Dr. Muammer Yayalı Üniversitenin kuruluş aşamasından günümüze kadar gerçekleşen akademik, sosyal, kültürel ve yapısal gelişimine dair bir sunum yaptı. Program, Prof. Dr. Bülent Çakmak’ın sahneye daveti ve cüppe giyinme merasimiyle devam etti. Karşılıklı çiçek ve plaket takdiminin ardından rektörlük görevini devreden Prof. Dr. Muammer Yaylalı “Prof. Dr. Bülent Çakmak üniversitenin kuruluşundan buyana birlikte çalıştığımız değerli bir öğretim üyemiz. Kendisinin gelecek günlerde farklı bir heyecan ve atılımla ETÜ’yü daha ileriye götüreceğine yürekten inanıyorum ve kendilerine yeni görevinde başarılar diliyorum” diye konuştu.

Prof. Dr. Bülent ÇAKMAK:

Değerli katılımcılar, Erzurum Teknik Üniversitesi Rektörlük devir teslim törenine hoş geldiniz.

Sözlerime rektörlük görevini şahsıma tevdi eden Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımı sunarak başlıyorum.

DEĞERLİ KONUKLAR,

hazır böyle seçkin bir zümreyi bulmuşken eğitim ve araştırma vizyonumla ilgili birkaç hususu dile getirmek istiyorum.  Malumunuz eğitim konusu eğitimci olmamız hasebiyle sohbetlerimizin ana temasını oluşturmaktadır. Öğrenci profilimizi ve eğitim kalitemizi zaman zaman tartışmışızdır.  Hepimizin malumudur ki şu andaki genç kuşak Y-kuşağı, Z-kuşağı, dijital nesil, internet kuşağı vb. gibi tanımlamalarla adlandırılmaktadır. Farkında mıyız çok emin değilim ancak gençler tanımlamalarına uygun olarak çoğu bilgiye YouTube üzerinden ulaşıyorlar veya ulaşma çabası içerisindeler. Bu yeni kuşakla aynı frekansı yakalamanın ve dolayısıyla eğitimi daha verimli bir şekilde gerçekleştirmenin yolu ya da yolları neler olabilir arayışı içinde dünyanın birçok yerinde;

-          Yeni öğretim teknolojileri

-          Online eğitim

-          Elektronik eğitim (Dijital eğitim)

adı altında sempozyumlar, konferanslar düzenlenmekte ve öğrenme yönetim sistemleri (LMS) ile dijital öğretimin temelleri atılmaktadır.

E-devlet, e-ticaret, e-kitap, yapay zeka derken birçok sektörde elektronik/dijital teknolojilerin baskın olmaya başladığı hepimizin malumudur. Çin’de bir TV kanalında yapay zeka ile oluşturulan ilk kez bir sanal haber spikeri, haberleri sundu. Daha da ilginci NewYork Times’da yapay zekanın hazırlamış olduğu bir haber diğer haberler ile birlikte servis edildi ve ancak ertesi gün gazete kendisi açıkladığında okuyucular farkına varabildi. Uzak olmayan bir gelecekte üniversitelerdeki dersleri de yapay zekalar sunarsa şaşırmayalım ki buna gidecek yolları döşeyen programlar batı üniversitelerinde çoktan uygulanmaya başlandı.

Yani kısaca değerli arkadaşlar, öğrencilerimizle aynı frekansta haberleşemiyoruz. Elektronikçi olmamız hasebiyle elektronik jargonundan konuşursak onlar megahertz bandındalar, bizler kilohertz’lerdeyiz. Uydu anteninizi uygun frekansa ayarlamazsanız nasıl ki uydu yayınını alamadığımız gibi öğrencilerimizin frekansında yayın yapmazsak boşu boşuna çabalamış oluruz.

Dijial öğretim aslında gençlerimizin yayınımızı en iyi şekilde alacağı frekansı bulma modelidir bana göre. Gelin bu trendin dışında kalmayalım. Tabii ki geleneksel eğitim modelini bıçak gibi keserek değil, evvela gerekli dijital/elektronik alt yapıyı oluşturarak ve akabinde pilot uygulamalar ile bunu kurumsallaştırmak istiyoruz.                  

Ülkemizde yeni öğretim teknolojilerine olan ilgi yeteri kadar olmamasına rağmen  Stanford Üniversitesinin rektörü “Eğitim alanında bir tsunami geliyor. Benim amacım tsunamiye karşı durmak değil onun üzerinde sörf yapmaktır” demektedir.  Türkiye’de bu trend yavaş gelişiyor, burada rektörlerim var; eğitim alanında yeni öğretim teknolojilerini hayata geçirerek bir fark yaratabiliriz diye düşünüyorum.

SAYGIDEĞER KONUKLAR,

Eğitim için söz konusu olan paradigma değişikliği araştırma-geliştirme alanı için de söz konusudur. Malumunuz lisansüstü tezlerde akademik araştırmalar genelde bittiğinde tezler maalesef rafa kaldırılmaktadır. Günümüzde bu bakış değişmeye başladı ve sanayi odaklı lisansüstü tezlere TÜBİTAK tarafından destekler verilmekte ve hatta lisans düzeyinde bitirme tezlerinin bile sanayi odaklı olması teşvik edilmektedir. Nitekim bunun bir modelini Elektrik-Elektronik Mühendisliğinde uyguladık. Öğrencilerimizden bulundukları şehirlerin sanayilerine giderek alanımızla ilgili bitirme projesi konusu getirmelerini istedik ve böylece sanayi odaklı projeler için ilk adımı atmış olduk.    

Yani çalıştırdığımız projelerin artık faydaya, ürüne dönüşmesi gerekmektedir. Türkiye ürettikçe gelişmekte olan ülke konumundan gelişmiş ülke pozisyonuna geçebilecektir. 2017 yılı rakamlarına baktığımızda GSYİH hasıladaki Ar-Ge payı Türkiye’de %1 iken (yüksek teknolojili ürün ihracatı: %2) (son 15 yılda önemli gelişmeler kaydedildiği de realitedir), Güney Kore’de %4,3 (yüksek teknolojili ürün ihracatı: %27). Avrupa ortalaması %2,5 seviyelerindedir. Bu noktada OECD’nin yaptığı bir araştırmada “Critical Thinking and Problem Solving”  yani “eleştirel düşünme ve problem çözme veya kısaca itiraz etme becerisinde” ülkemiz gençliği %2,2 orana sahip iken bu oran OECD ülkelerinde %11 ve Güney Kore’de %28 düzeylerinde olmaktadır. Yani parantez içinde şunu da söylemek istiyorum ki, çocuklarımıza itiraz etme kültürü aşılayamıyoruz. İlginç bir şekilde bunu başaran ülkelerin gelişmişlik düzeyinin de yüksek olduğu burada verdiğim rakamlardan açık olarak görünmektedir. Bu kültürü aşılayamadığımız için gençlerimiz neden üretken olamıyorlar, inovatif yaklaşımlar sergileyemiyorlar diye şikayet etmemize hakkımız olmadığını düşünüyorum.

Ülkemizin Ar-Ge yapması ve üretmesi gerektiğinden söz ettim. Biz de bu bağlamda üniversitemizde –teknik üniversite olmamızın bize yüklediği misyondan da hareketle- hocamızın liderliğinde, şahsımın yürütücülüğünde ve değerli araştırmacı hocalarımızın katkılarıyla Kalkınma Bakanlığının finansal desteğiyle yüksek teknoloji araştırma merkezi (YÜTAM) kurduk.  Tüm Ar-Ge laboratuvarlarını topladığımız bu merkezde Fotonik araştırma grubumuzun çalışmalarını gerçekleştireceği lazer çip üretimi için iki adet temiz oda kuruldu. Bunun yanında biyomalzeme/biyomekanik, nanoakışkanlar, moleküler biyoloji genetik, biyoteknoloji araştırma grupları çalışmalarına devam etmektedir.

Merkezin detaylarına fazla girmeyeceğim, bu noktada özellikle şunu vurgulamak istiyorum. Bizde YÜTAM, Atatürk Üniversitesinde DAYTAM, Ağrı İbrahim Çeçen ve Ardahan vb. Üniversitelerde de merkezi laboratuvarlar/araştırma merkezleri var ve oralarda da çeşitli çalışmalar yapılıyor.

Değerli rektörlerim, kıymetli hocalarım araştırma paradigması değişiyor derken buna merkezlerimizi de dahil ediyorum. Yani artık merkez yapılanmasında ikinci faza geçmemiz gerekiyor.  Nedir ikinci faz? İkinci faz birbirinden kopuk araştırmalar yapan araştırma merkezleri arasında bir ortak araştırma ağı kurmak ve araştırmacılarımız için merkezleri tek bir platform/portal altında toplamaktır. Bülent hayal kurma, bu model ülkemizde çalışmaz dememek lazım, çünkü her şey bir hayalle başlar.  Örneğin, üniversitemizde öğretim üyesi sayısı iki elin parmaklarını geçmez iken biz teknoloji merkezi kurmalıyız hayaliyle yola çıktık ve Muammer hocam hatırlayacaktır; bu merkezle ilgili ilk sunumumu 2011 yılında yönetim kadrosuna yaptığım zaman son slaytımda “HAYALLER SINIR TANIMAZ” demiştim. 

Bu ortak araştırma ağ portalından örneğin biyomedikal anahtar kelimesini girdiğimizde hem farklı merkezlerdeki araştırma grupları hem de araştırma altyapısı görüntülenebilecektir. Böylece farklı merkezlerde benzer konularda çalışan araştırmacılar arasında bir ortak sinerji oluşturmak mümkün olabilecek ve işbirliği imkanları oluşturulabilecektir. Ayrıca araştırma cihazlarının 7/24 etkin ve verimli bir şekilde çalışabilmesi için tüm cihazlara online olarak randevu alınabilecek dolaysıyla kaynak tasarrufunun yanı sıra daha etkin araştırma yatırımlarına yöneltilebilecektir.

Bundan daha da önemlisi bu işbirliği sayesinde endüstriyel projeler alabiliriz. Ülkemizin milli olarak ürettiği örneğin Altay tankının, lazer silahının veya Atak helikopterinin bir veya birkaç alt sisteminin ar-ge çalışmalarını neden bizler iş birliği ve iş bölümü yaparak kendi merkezlerimizde gerçekleştirmeyelim. Değerli rektörlerim ve kıymetli arkadaşlar, bunu belki tekbir üniversitenin yapması zor olabilir ama güç birliği yaparak altyapı ve beyin takımlarımızı bir araya getirerek Erzurum’u yüksek teknolojinin üretildiği bir Ar-Ge merkezine dönüştürebiliriz. Biz devlet destekli milli bir projemizin en basit bir komponentini burada yaptığımız zaman milletimiz Erzurum’da Altay tankı, Atak helikopteri veya lazer silahı yapılıyor diyecektir. Erzurum’umuzun, milletimizin bu gururu yaşamasının en doğal hakları olduğunu düşünüyorum, çünkü bu merkezleri milletimizin parasıyla kurduk.

Değerli rektörlerim, hocalarım bunları dışardan birisi olarak değil söz konusu projelerin bir kısmında hakemlik/izleyicilik yapan bir kardeşiniz olarak söylüyorum.  Ve diyorum ki, birlikte Aselsan’a, Havelsan’a, TÜBİTAK’A, Savunma Sanayi Başkanlığına, MSB Ar-Ge Daire Başkanlığı gibi kurumlara gidelim. Altyapımızı, potansiyelimizi, deneyimlerimizi, yapabileceklerimizi anlatalım. Belki de Türkiye’de ilk olacak bu birlikteliği gösterelim. Çünkü şunu da biliyorum ki, ilgili kurumlar sadece batıdaki üniversitelerle çalışmak zorunda kalmaktan hiç de memnun değiller. Bu imkanı değerlendirelim ve endüstriyel projelerin bazı iş paketlerini üniversitelerimize getirerek şehrimizi bir teknoloji üssü haline getirmeye çalışalım.

Elbette üniversitemiz sadece mühendislik ve fen bilimlerinde değil aynı zamanda sosyal bilimler alanında da bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da daha büyük, daha önemli projelere imza atacaktır. Sadece teknik alanlarda ilerlemiş bir üniversite vizyonu ortaya koyarak,  teknik yönü çok güçlü ancak sosyal yanı bizim medeniyetimizin öngördüğü erdemlerden yoksun bir nesil yetiştirilmesi bir teknik üniversite rektörü olarak tasvip edeceğimiz bir husus değildir. Endüstri 4.0’ın konuşulduğu/hedeflendiği günümüzde teknolojik olarak oldukça ilerlemiş olan ülkeler örneğin Japonya, teknoloji-insan, teknoloji-toplum etkileşiminin tartışıldığı Toplum 5.0 projelerini geliştirmektedirler. Dolayısıyla baş döndürücü bir hızla gelişen teknolojinin toplumsal yansımaları üzerine sosyal bilimler bölümlerimizin önemli çalışmalar yapmasının gerekli olduğu  kanaatindeyim.

Saygıdeğer konuklar, sözlerimi bitirirken üniversitemizin değerli akademik ve idari personeline şunları söylemek istiyorum: Üniversitemizdeki her bir arkadaşın bir değer olduğunu ifade etmek isterim. Hepimiz aynı gemideyiz, şahsıma geminin kaptanlığı uygun görüldü ama biliyorum ki mürettebat olmadan, ekip çalışması olmadan, ekipte yer alan her bir arkadaşım sorumluluklarını yerine getirmeden gemiyi hedefine ulaştırmak mümkün olmayacaktır. Adalet, hakkaniyet ve liyakat çerçevesinde bir yönetim tarzı sergilemek önceliğimiz olacaktır. Hatadan münezzeh değiliz, görüşleriniz, önerileriniz, eleştirileriniz bizim için çok kıymetlidir. 

Sözlerimin sonunda 8 yıllık bir geçmişi olan Üniversitemizin ilk kuruluş yıllarında kahrını çeken/emek harcayan ve şu anda başka üniversitelerde görev yapan hocalarımıza teşekkür etmek istiyorum. Hocamızın başdanışmanlığını yapan Adnan Derdiyok hocama, Üniversitemizde Rektör Yardımcılığı yapan Abdulhalik Karabulut ve Mehmet Gavgalı hocalarıma, Edebiyat Fakültesi Dekanlığı yapan Nevzat Can hocama, İİBF dekanlığı yapan Hüseyin Özer hocama, Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürlüğü yapan İsmail Öğretir hocama, SBE müdürlüğü yapan Ebül Muhsin Doğan hocama ve son olarak Üniversitemizin kuruluş yıllarında program ve bölümlerin belirlenmesi sürecinde Atatürk Üniversitesinden katılan hocalarıma hassaten teşekkür ediyorum.

Her zaman söylediğimiz gibi “GELECEĞİ BİRLİKTE ŞEKİLLENDİRELİM” DİYOR VE KATILIMIZDAN DOLAYI ŞÜKRANLARIMI VE SAYGILARIMI SUNUYORUM.



   


ETÜ Asistan Snow